1 Mart 2013 Cuma

Holy Smoke


I started something I couldn't finish. It seemed quite easy at the very beginning. Is it possible internalizing the knowledge? I started with my seated meditation experience in the library, sitting and mental traveling - I searched for the conflict between sitting and acting of the mind - I pondered how I could visualize this. Guess what? I failed. My mind was too fast and  my body couldn't be a part of the library as I scan the body with the mind. Very close to giving up, I gave a sigh and suddenly a vision appeared before my eyes, misty and smoky: Voltaire was there. Not a surprise. He smoked deeply. As he exhaled, "The delusion of the book-burners is the belief of being able to initialize the history and destroying the past...", he said, through the fog. And then he disappeared. Of course he did. All of a sudden, as expected. "Is reading dangerous?" I asked Voltaire. Voltaire? He wasn't there. But his voice was still in space, saying something like "erase your face
and be a shadow
and move through history". Disappearing gradually, the smoke left a trace. A trace which has the might to transform the so-called erased face into a scarface. Well, that wasn't a trace really. A knife was it, a utility knife. Its act may be a trace, maybe not, may be.
Then it started to go on very easily and quickly- cutting books with the utility knife, making a rectangular hole. The hole
may be
the belly, so that the book could breath. Cutting more, more and more, constantly leaving pieces of papers, rectangular pieces. Rolling papers, filling them with tobacco, or with some weed, maybe not, may be, rolling again and again. Feeding the belly with fresh rolled novels, my hands becoming a rolling machine. Ready. Ready to read, ready to smoke or even to look. Call it a journey. A journey of a book, before it gets smoked. Enjoy the ride.



27 Şubat 2013 Çarşamba

yine mi toz

Yakında her şeyi kaybedecekmişim gibi bir his var içimde. Aşk dahil her şeyi. Tamamlanmışlık ve huzur, kaplayacak benliğimi, bir kaplan gibi. Kaplan kılığında bir kapan gibi. İçimde yanan şu ateş, görünmez oldu ama sıcaklığı bir süre daha götürür beni. Büsbütün sönerse de, koca koca, mini mini sorularla birlikte, huzur olurum yine. Baştan aşağı, yerden göğe kadar haklı. Ateş demişken; o bildik, sıcak şey var ya hani, kadim bir bilgi gibi, sinsi bir sızı gibi, el gibi, ayak gibi, sanki hep var gibi. Ah, işte bu mevsimde, nasıl desem, buz gibi.

Çok değil bundan bir kaç gün önce, çenemde bir sivilce, elimde ince bir kemençe, kürdan ya da bir tutam kekikle birlikte, olağan bir sakarlığın eşiğindeyim yine. Ses var mı yok mu, etraftan mı kafamdan mı bu gürültü, ayırdına varırdım ya aslında, pek öyle mühim bir mesele gibi gelmedi o anda. Yarış devam ediyordu ve sen orada yoktun. Küstahça büyük, altın rengi bir zekimüren mikrofonu gibi parlak ve talepkar, karşımda dikilmiştin. Yok yok, küstah değildin hiç, olsa olsa açık kalplilik denirdi buna. Kocaman, kalp şeklinde bir açıklık gibi, dikilmiştin karşımda. Işık azalıyor gittikçe genişliyorsun zaman daralıyor ve sen hala... Saçlarımı yıkamam lazım. Elimi suya daldırdım.

Bana bak. Usta bana dedi ki, düşmen gerek. Düş ki ölesin. Öl ki sevesin. Sev ki diyesin. Pes dedim. Sonra hep beraber yüzmeye gittik. Usta, sen, ben. Yarışalım mı dedin, karşı kıyıya kadar, üç deyince başlar. Gözlerimi kapattım. Beşe kadar saydım. Sıcak kumlar, kırık midyeler. Elimi tuttun. Rüzgar vardı. Rüzgar her zamanki gibi yalancı. Çenem düştü elime, pat diye. Elimi tuttun. Ayaklarım yoktu.


22 Kasım 2012 Perşembe

ne


girmesin kimse
aramıza
güvercinler yürüsün
yanımızda
kopsun kalabalıktan
bazıları ki
bulalım neşemizi
çatlak sesimizi
duyalım
kısık
ateşte
uyuyalım
bilmesek de
ne
sen sadece
de





30 Ağustos 2012 Perşembe

şşş

saatsiz ve yersiz
bir kokteylde gibiyiz

senleikimiz

birorganik elmanın
kurtlu bölgesinde

seyreylemekteyiz
hayatı

öyle paniksiz,
dişsiz.


30 Temmuz 2012 Pazartesi

bu ka başKaka

vay, şimdi bişiler yazmalı işte...
K., bir şeyler yazmaya başlamalı, diye düşündü kendi kendine. düşünmekle kalmadı, eyledi de. derinden girmeli dedi mevzuya, yüzeyde yüzmek güzeldi ama. kütüphaneler, dedi, kütüktendir aslında. zerafetten yoksun, kütük gibi değil, öz be öz kütükten olma, gibisi fazla. kafiyeden kaçamazdı K., ismi yüzünden mahkum olması bi kenara, bir harf her şeyi değiştirebilirdi pekiala. o zaman, dedi, yüzmeye giderim güneş doğunca, çok uzağa değil, yakınlara, mesela boğaza. boğazına kadar batmıştı ya çukura, canını sıkmazdı hiç böyle eften püften mevzulara. ef, diye verdi nefesini, öf deseydi keyfi kaçacaktı besbelli. belinde eli, elinde ukulelesi, bir de içinden geçen sevgi dolu parlak, deri kemeri. bugün bir, yarın iki.


23 Temmuz 2012 Pazartesi

vir gül

arkadaşlar size ihtiyacım var
siz yokken ekran karanlık
erör veriyor yalnızlık
tadımı kaçırıyor şu limon
denizler dehliz olmuş
masada o eski tanıdık
alabalık

arkadaşlar size ihtiyacım var
dedim ya
korkuyorum evde tek tek
ev yok sanki, tavanla yer
adeta yek
olmaz olsun böyle gecede
parça çikolatalı kek

bir şey daha diyeyim mi
bir sır giyeyim mi ya da
pek yakışmaz ya bana
varsın olsun
zaten ne giysem
üzerime yapışıyor
bu havada


17 Haziran 2012 Pazar

jeni

fotojenik olmayan insanlar

tıpkı rüya gibiler
gerçek hayatta

        daha güzeller