geçen hafta bir gün öğle vakti akaretler kafe nero. iç mekan/pencere önü.
uzun saçlı reklamcılar ya da birtakım prodüksiyon insanları bahardan önce uyanmış, dışarda sigaralarını tüttürmekte ve "yüksek enerjileri"nin bir kısmını regular kahveye boşaltarak bardağın dolu kısmını görmek konusunda çizgi ötesi bir yaklaşım sergilemekteydiler. aslında tembeldiler. ya da çok "yoğun"dular -galiba ikisi aynı şey.
hava mı? ultra. size bu satırları yazarken ben, saadetler diliyorum.
"offf... bu anı unutma. asla unutma bu anı. bir gün daha. belki sadece bir gün ama hayatın değişiyor unutma. yağlı krema ve dip kakaosundan beşbin kat daha hızlı ve geri dönüşümlü peçetelerdeki organik ruj izlerinden bile daha doğal bir gelişim bu -hayır en kirlisinden bir egzos dumanı mı, yoksa kurşunkalemin nostaljik tadı mı-devasa bir portakalın dış yüzeyini kavradığında, içinin serinlediğini duyumsa. Bu işler senin için yapılıyor, makinalar kimin için çalışıyor, saat tam 15:15'i gösterdiğinde, Kozmo Jimba küllerinden doğuyor."
güneş sıcak içilir. vakit şimdidir. dış mekan/yokuş aşağı.
29 Mart 2011 Salı
21 Mart 2011 Pazartesi
pele ringo
soğuk havalarda dışarı çıkmaktansa
balkondan bakarken
sırtıma aldığım bir pele
rindir içerinin
sıcaklığı
işte böyle gecelerde
sabaha karşı bir ışık belirir
tam arkamda
kör
olursun
sakın bak
ma
kaybolmadan hemen önce
aydınlatır tüm geçmişi
ayırmadan
gelecek
ten
kimse bilmez ki adamım
ışık nerde başlar nerde
biter
iki çatal bir olunca
dudaklar şişer
balkondan bakarken
sırtıma aldığım bir pele
rindir içerinin
sıcaklığı
işte böyle gecelerde
sabaha karşı bir ışık belirir
tam arkamda
kör
olursun
sakın bak
ma
kaybolmadan hemen önce
aydınlatır tüm geçmişi
ayırmadan
gelecek
ten
kimse bilmez ki adamım
ışık nerde başlar nerde
biter
iki çatal bir olunca
dudaklar şişer
15 Mart 2011 Salı
ya sonra?
Hava çok güzel. Ya sonra?
Bu(yarım)günkü deneyimimi sizlerle paylaşacağım az sonra. Umarım siz de benim kadar heyecanlısınızdır. Umabilir miyim? Umami, evet beşinci tat, bilenler yaşadı. Bilmeyenler de üzülmesin, onlara iyi bir haberim var: Artık hiçbir şeyi bilmelerine gerek kalmayacak. Neden mi -sıkı durun burası çok sarsıcı- çünkü bilmek, geçmişte kaldı. Bilmek benim için yalnızca bir spor değil, bir yaşam biçimi. Bir yaşam biçimi idi. Eli yüzü düzgün, biçimliydi. En azından buraya kadar her şey yolunda. Ya sonra?
Giriş gelişme ve sonuçtan oluşacak klasik bir kurgu peşindeyseniz, doğru yerdesiniz. Gelişme bölümüne hoşgeldiniz. Bu sezon biyeli etekler, bilyeli atletler ve antetli kağıtlar çok moda. Sezona damgasını vuracak renk, en adisinden şokella. Bronzlaşmak için cilde sürülecek tek taş, pırlantalı kola turka. Islık aslanın ağzında. Ekmekler sofrada. Buraya kadar her şey yolunda. Ya sonra? Peki sizce dünyanın ağzı nerededir? İşte bu(yarım)günümün can alıcı noktası, bir yumruk suretinde bana doğru geliyor; nokta atışıyla, tam ağzımın ortasına.
Path to Anusara ertesi sauna. Gevşemiş bedenim lokum kıvamında. Üşenmese hep gülecek yüzüm, ama tatlı bir tembellikten dudaklarım aşağıda. Masaj saati aksamış ve buna pek sinirlenmiş sevimli arkadaşımın yanaklarını sıkıştırıp, anın içinde gevşeyen herşeyle aynı frekansa girmiş partiküller halinde, yerden bir metre yüksekte yürümeye başlıyorum deniz kenarındaki çay bahçesine. Çay bahçesi de ne diyenleriniz olabilir, onlar için bahçe kat değil de yüksek tavandır önerim. Rutubet sevenlerse en asil duygunun insanları, onlarla beraber yürümeye devam diyelim. Hava şahane, adımlarımız doğayla uyumlu vaziyette, arkamda bir ses, fısıltı tonuyla aldığı nefesi, şiddetli bir sövme efektine, hadi diyelim ses titreşimlerine dönüştürmekte. Bir değil iki değil üçle kalsa sorun değil. Adam çok içten sövüyor, nefesi kuvvetli, uyum içinde dünyayla. Aldığı nefesi küfre dönüştürüyor usulca; azına sıçam bu dünyanın, diyor defalarca. Tıpkı bir mantra gibi tekrarlıyor: Azına sıçam bu dünyanın. Yaklaşık on tekrardan sonra, kenara çekiliyorum nazikçe. Yanımdan geçmesine izin vermek için, biraz da meraktan, bu adanmış küfür mantracısının maddi bedenine şöyle bir göz ucuyla olsun dokunmak için. Ben çekilince sesin sahibi aldığı nefesleri yeni bir titreşime dönüştürmeye başlıyor yumuşak bir geçişle: Taze simit, diyor şimdilerde; taze simit, yeni geldi simit var. Simit var şimdi, ya sonra? Dünyanın ağzı simit şeklindeyse mesela ve o anın içinde, hepinizle birlikte, dünyanın azına sıçam diyen sesle boşlukta salınırken, acil ihtiyaç molası, diyorum kendi kendime. Acil ihtiyaç molası, hepimize.
Bu(yarım)günkü deneyimimi sizlerle paylaşacağım az sonra. Umarım siz de benim kadar heyecanlısınızdır. Umabilir miyim? Umami, evet beşinci tat, bilenler yaşadı. Bilmeyenler de üzülmesin, onlara iyi bir haberim var: Artık hiçbir şeyi bilmelerine gerek kalmayacak. Neden mi -sıkı durun burası çok sarsıcı- çünkü bilmek, geçmişte kaldı. Bilmek benim için yalnızca bir spor değil, bir yaşam biçimi. Bir yaşam biçimi idi. Eli yüzü düzgün, biçimliydi. En azından buraya kadar her şey yolunda. Ya sonra?
Giriş gelişme ve sonuçtan oluşacak klasik bir kurgu peşindeyseniz, doğru yerdesiniz. Gelişme bölümüne hoşgeldiniz. Bu sezon biyeli etekler, bilyeli atletler ve antetli kağıtlar çok moda. Sezona damgasını vuracak renk, en adisinden şokella. Bronzlaşmak için cilde sürülecek tek taş, pırlantalı kola turka. Islık aslanın ağzında. Ekmekler sofrada. Buraya kadar her şey yolunda. Ya sonra? Peki sizce dünyanın ağzı nerededir? İşte bu(yarım)günümün can alıcı noktası, bir yumruk suretinde bana doğru geliyor; nokta atışıyla, tam ağzımın ortasına.
Path to Anusara ertesi sauna. Gevşemiş bedenim lokum kıvamında. Üşenmese hep gülecek yüzüm, ama tatlı bir tembellikten dudaklarım aşağıda. Masaj saati aksamış ve buna pek sinirlenmiş sevimli arkadaşımın yanaklarını sıkıştırıp, anın içinde gevşeyen herşeyle aynı frekansa girmiş partiküller halinde, yerden bir metre yüksekte yürümeye başlıyorum deniz kenarındaki çay bahçesine. Çay bahçesi de ne diyenleriniz olabilir, onlar için bahçe kat değil de yüksek tavandır önerim. Rutubet sevenlerse en asil duygunun insanları, onlarla beraber yürümeye devam diyelim. Hava şahane, adımlarımız doğayla uyumlu vaziyette, arkamda bir ses, fısıltı tonuyla aldığı nefesi, şiddetli bir sövme efektine, hadi diyelim ses titreşimlerine dönüştürmekte. Bir değil iki değil üçle kalsa sorun değil. Adam çok içten sövüyor, nefesi kuvvetli, uyum içinde dünyayla. Aldığı nefesi küfre dönüştürüyor usulca; azına sıçam bu dünyanın, diyor defalarca. Tıpkı bir mantra gibi tekrarlıyor: Azına sıçam bu dünyanın. Yaklaşık on tekrardan sonra, kenara çekiliyorum nazikçe. Yanımdan geçmesine izin vermek için, biraz da meraktan, bu adanmış küfür mantracısının maddi bedenine şöyle bir göz ucuyla olsun dokunmak için. Ben çekilince sesin sahibi aldığı nefesleri yeni bir titreşime dönüştürmeye başlıyor yumuşak bir geçişle: Taze simit, diyor şimdilerde; taze simit, yeni geldi simit var. Simit var şimdi, ya sonra? Dünyanın ağzı simit şeklindeyse mesela ve o anın içinde, hepinizle birlikte, dünyanın azına sıçam diyen sesle boşlukta salınırken, acil ihtiyaç molası, diyorum kendi kendime. Acil ihtiyaç molası, hepimize.
3 Mart 2011 Perşembe
ya sev ya save as
biz burda hamam böceğinden kaçmaca
yılanlar deri değiştiriyor orda
mart'ın 3'ü kapıda
gözüm dış kapının mandalında
ve hala o
çekirdekli mandalinada
kedilerin sevişmeye başlaması
hayra yorulmalı
o iki kedi biraz terbiyesizdi
gerçi
ya da
woodstock'ta bir öğle vaktiydi
sene bindokuzyüzaltmışsekizdi
kabul etmekse bir meseleydi
ruhun ikinci bayramını
üç bacaklı kedi
sen, ben ve
yorganaltı
block
me
if
you
can
yılanlar deri değiştiriyor orda
mart'ın 3'ü kapıda
gözüm dış kapının mandalında
ve hala o
çekirdekli mandalinada
kedilerin sevişmeye başlaması
hayra yorulmalı
o iki kedi biraz terbiyesizdi
gerçi
ya da
woodstock'ta bir öğle vaktiydi
sene bindokuzyüzaltmışsekizdi
kabul etmekse bir meseleydi
ruhun ikinci bayramını
üç bacaklı kedi
sen, ben ve
yorganaltı
block
me
if
you
can
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)